Obezite – Şişmanlık Nedenleri
Erişkinlerde obezite gelişiminde başlıca risk faktörleri aşağıda sıralanmıştır:
1. Fiziksel aktivitede azalma
2. Beslenme alışkanlıkları
3. Yaş (yaşlandıkça artar)
4. Kadın olmak
5. Doğum sayısı
6. Evlilik
7. Sigarayı yeni bırakmak
8. Alkol alımı
9. Gestasyonel diabetli anneden doğma
10. Anne veya babanın veya her ikisinin obez olması
11. Psikolojik problemler
12. Eğitim düzeyi
Çocukluk çağı obezitesinde başlıca risk faktörleri:
a. Anne ve babada obezite olması
b. Ailesel aktivite azlığı
Kilo alımına eğilimin arttığı veya kilo almanın görüldüğü dönemler şunlardır: a) gebelikte prenatal dönem, b) 5-7 yaşlar c) adölesan dönem d) menapoz e) erken erişkinlik dönemi (25-35 yaş) f) başarılı bir kilo vermenin arkasından gelen dönem.
).
Obezitenin ortaya çıkması için enerji alımının enerji harcanmasından fazla olması gerekir. Eger bu denge halinde olursa kiloda belirgin bir değişiklik olmaz.
Obezitenin ailesel olduğu yıllardır bilinen bir gerçektir. Genetikten bağımsız olarak enerji alımının artması ve hareket azlığı obezite gelişimini artırır. Genetik eğilim ve çevresel faktörler bu olayda önemli rol alır. Kalıtımın %35 rol oynadığı ve modifiye edici genlerin de %15 rol oynadığı düşünülürse geri kalan %50 olguda çevresel faktörler ve yaşam stilinin etkili olduğu ortaya çıkmaktadır .
Psikolojik bazı rahatsızlıkların da obezite ile birlikteliği bilinmektedir. Emosyonel stres, depresyon ve mental hastalıklar obezite ile sıklıkla birlikte olurlar .
Obeziteye neden olan etiyolojik faktörler Tablo 1’de gösterilmiştir.
Bazı ilaçlar kilo artımına neden olur. Bu ilaçlar antipsikotikler (fenotiazin ve butirofenonlar), antidepresanlar, anti-epileptikler (valproate, karbamazepin), steroidler (glukokortikoid, östrojen, megestrol asetat), serotonin antogonistleri (siproheptadin) ve antidiabetik ilaçlardır (insülin, sülfonilüreler) .
Gece yeme sendromu günlük enerjinin an azından %50’ni akşam yemeği ile ertesi sabah arasında geçen sürede almaktır. Bu durum obezitede bozulmuş yeme alışkanlığının tipik bir belirtisidir. Gece yeme sendromu uyku bozukluklarına bağlı olabilir veya uyku apnesinin bir özelliği olarak da kabul edilebilir. O nedenle bu hastalar gündüz uyuklar vaziyette dolaşır ancak gece uyanıklık vardır.
Tablo 1. Obezitenin etiyolojik sınıflaması
Yatrojenik nedenler
İlaçlar ve hormon tedavileri
Hipotalamus cerrahisi
Diyete bağlı obezite İnfant dönemde yeme bozukluğu
Progressif hiperfajik obezite
Sık yemek yeme
Yüksek yağlı yemekler
Aşırı yemek yeme
Nöroendokrin obezite Hipotalamik sendrom
Cushing sendromu
Hipotiroidizm
İnsülinoma
Polikistik over sendromu
Hipogonadizm
Growth hormon yetmezliği
Psödohipoparatiroidizm
Gece yeme sendromu
Binge eating (Aşırı yeme epizodları)
Sosyal ve davranışlara bağlı Sosyoekonomik faktörler
Etnisite
Psikolojik faktörler Mevsimsel affektif bozukluklar
Emosyonel stress
Anksieteye bağlı aşırı yeme
Erken yaşta anne, baba kaybı
Ailede alkolizm
Genetik obezite Otosomal resesif
Otozomal dominant geçiş
X’e bağlı geçiş ve kromozom anormallikleri
Sedanter yaşam Post operatif inaktivite
Yaşlılık
Virüsler (?)
Binge eating bir psikiyatrik hastalıktır. Kontrol edilemeyen aşırı yemek yeme nöbetleri vardır. Obezlerin %1.3-30.1’unda saptanır. Binge eating prevalansı obezite derecesi artıkça artar. Bunlarda depressif semptomatoloji sıklıkla vardır. Bu epizodlar çoğunlukla gece olur. Yeme epizodlarının 2 özelliği vardır: 1-belirli bir zaman içinde (örneğin 2 saat içinde) başka kişilere nazaran aynı şartlarda daha çok yemek yeme 2-bu epizodlar sırasında aşırı yemek yemeyi kontrol edememek. Bu hastalar aşırı yeme durumundan sıkıntı duyarlar. Tanı için hastanın haftada en az 2 kez yeme epizodlarının olması ve en az 6 ay sürmesi gerekir. Çoğu olgu tedavi olmadan düzelebilirse de bu olguların çoğunda aşırı kilo alma gözlenir. Obezite başlamadan önce çoğu olguda binge eating saptanmıştır. Kognitif psikoterapi faydalıdır. Serotonin reuptake inhibitörleri (fluoxetin, fluvoxamin, sertralin) ile kısa süreli tedavi çalışmaları yapılmıştır.
Bazı kadınlar zayıflama üzerine aşırı düşkün olurlar ve uzun süre yemek yememe veya azaltma dönemi sonrası aşırı yemek yeme dönemine girerler. Bazıları anksiyeteyi gidermek için aşırı yemek yerler. Psikososyal bazı olaylar da obeziteyi tetikler. Bu olaylar içerisinde çocuklukta seksüel tacize maruz kalma, erken yaşta anne ve babayı kaybetme, ailenin alkolik olması, kronik depresyon ve evliliğin iyi gitmemesi gibi nedenleri sayabiliriz.
Bazı çalşmalarda adenovirüs 36 enfeksiyonunun tavuk ve farelerde obeziteye neden olduğu ileri sürülmüştür. İnsanlarda obez olmayanlarda adenovirüs-36 enfeksiyon prevalansı %5 iken obezlerde %20-30 oranında bulunmuştur .
Yenidoğan döneminde anne sütü ile beslenmenin obezite riskini azalttığına dair yayınlar vardır. Mamalarla beslenenlerde obezite riski daha fazladır.
Çocuklukta başlayıp her yıl aynı miktar kilo almayla karakterize ve 30’lu yaşlarda 140 kg’a kadar ulaşan obezite tipine progressif hiperfajik obezite ismi verilir .
Obezite her yaşta olabilir veya gelişebilir. Doğum kilosu obeziteyi tahminde güvenilir değildir. Diabetik anneden doğanlarda obezite riski ve abdominal yağlanma fazladır. İnfantlardan baş çevresi küçük olanlarda obezite riskinin fazla olduğu ileri sürülmüştür. Anne ve babası aşırı kilolu çocukların %80’inde, anne ve babasından birisinde aşırı kilo olanların %40’ında, anne ve babası normal kilolu olanların %10’unda erişkin döneminde obezite gelişme riski vardır.
3-10 yaş arasında aşırı kilolu olan çocukların %50’sinde erişkin dönemde aşırı kilolu olma riski vardır. Adölesan çağında aşırı kilolu olanların %70-80’inde ise ileri yaşta aşırı kilo gelişmektedir. Erişkin kadınlar ise gebelik, oral kontraseptif kullanımı sırasında ve menapoz döneminde kilo alırlar.
Yo-Yo Sendromu: Aralıklarla kilo alma ve verme durumudur. 55 yaşın altında kilo alma eğilimi varken 55 yaş üzerinde kilo verme eğilimi oluşur. Zamanla diyet veya egzersizle kilo verme sonra daha fazla kilo alma olayları olabilir. Bunun vücuda daha zararlı olduğunu belirten çalışmalar olduğu gibi zararı olmadığını gösteren çalışmalar da vardır. Kilo alıp vermelerin (yo-yo sendromu) yapılan çalışmalarda vücut metabolizması üzerinde zararlı bir etkisinin olmadığı saptanmıştır .
Genetik
Epidemiyolojik çalışmalar vücut ağırlığındaki %30-70 oranındaki varyasyonların genetik faktörlere bağlı olduğunu göstermiştir. Obezite multifaktöryel bir hastalık olup hem genetik hem de çevresel komponentleri vardır . Bugüne kadar yapılan çalışmalarda monojenik (tek gen mutasyonuna bağlı) sendromlar dışında mutlaka obezite ile sonuçlanan tek bir genetik defekt veya mutasyon ortaya konamamıştır. Diğer bir deyimle toplumda sık görülen obezite polijeniktir. Bir kısım obeziteye eğilim yaratan gen varyantları saptanmışsa da bunlar obezite gelişimini açıklamak için yeterli değildir. Çalışmalar obezitede genetik katkının %25-40 oranında olduğunu göstermiştir.
Anne ve babası obez olan çocukların %25’i obezdir. %25-35 obez olgunun ise ailesi normaldir. Obez bir kişinin çocuklarının obez olma olasılığı obez olmayan bir kişiye göre 2-3 kat daha fazladır. İnsan obezitesine neden olan major genler henüz bilinmemektedir.
Genome-wide association çalışmaları ilk olarak 2007 yılında FTO geni saptanmıştır. FTO geninin intron varyantlarının obezite yaptığı saptanmıştır. FTO geni santral gıda alımını düzenlemektedir. Ayrıca INSIG2 gen varyantı da obeziteyle ilişkili bulunmuştur. Diğer genome wide association çalışmaları devam etmektedir. 2010 yılında koromozom 16p11.2. delesyonunun obeziteye neden olduğu saptandı. Ayrıca rs17782313 ( MC4R yakını) ve rs1421085 (FTO) polimorfizmleri birlikte kilo alımında etkili olduğu bulundu.
Obezite ile ilişkili veya birliktelik gösteren genler Tablo 2’ de verilmiştir. Ancak 200 den fazla aday gen vardır. Bunlarla kesin bir sonuca ulaşılamayacağı anlaşıldığından son yıllarda gen tarama (genomo wide association) çalışmaları artmıştır.
Tablo 2. Obeziteye neden olabilecek genler
• 3-AR • Lipoprotein Lipaz
• Apolipoprotein D • Apo B
• LDL Reseptör • Dopamin Reseptör D2
• İnsulin Gen • TNF
• UCP1 (B) • UCP2
• Acyl Carrier Protein-1 • Adenozin Deaminaz Gen
• Ob Gen • IRS-1
• ADD-1/SREBP-1c • Beacon geni
• JNK gen mutasyonu • HOB1 geni
• Histamin 3 reseptör gen mutasyonu
En azından Mendel geçişli 24 hastalığın bir komponenti obezitedir. Bunların 9’u otozomal dominant, 10’u otozomal resesif ve 5’i X’e bağlı geçer (10). Obezite ile birlikte olan Disformik sendromlar ise Tablo 3’de verilmiştir (1). Bunlarda obezite orta veya şiddetli derecede bulunur.
Tablo 3. Disformik (sendromik) obezite ile birlikte olan sendromlar
• Bardet- Biedl • Prader –Willi
• Laurence-Moon • Biemond Sendrom II
• Alstrom • Simpson-Golabi-Behmel sendromu
• Cohen • Carpenter
• Lipodistrofi • Albright herediter osteodistrofi
Tek gen mutasyonuna bağlı obezite Tablo 4’de verilen genlerde saptanmıştır.
Tablo 4. Obeziteye neden olan tek gen mutasyonları
• Leptin(LEP) • Leptin reseptör (LEPR)
• Prohormon konvertaz 1 (PC1) • Pro-opiomelanokortin (POMC) geni
• Peroxisome proliferatör aktivated reseptör gama 2 (PPAR) • Melanokortin 4 reseptör gen (MC4R)
• Melanokortin 3 reseptör gen (MC3R) SİM1 mutasyonu
•
Tek gen mutasyonu nedeniyle şimdiye kadar 200 den fazla vaka bildirilmiştir ve bunlar 11 genden birine aittir. Bunlar çocuklukta başlar ve genellikle endokrin ve morfolojik değişikliklerle karakterizedir.
Leptin Gen Mutasyonu: İlk kez İngiltere’de yaşayan Pakistan orijinli bir ailede 8 yaşındaki bir kız ve 2 yaşındaki bir erkek kuzende saptanmıştır . Obezite 3-4 aylık iken başlamış ve şiddetli olup hiperfaji , serum leptin düzeylerinde düşüklük vardır. Açlık kan şekeri normal ancak insülin düzeyleri yüksektir. TSH düzeyleri ise yüksek bulunmuştur. Bizim saptadığımız Türk ailede ise 2 çocuk ve 3 erişkinde homozigot leptin gen mutasyonu vardır. Bu hastalardan erişkin olanlarda morbid obezite yanında hipogonadizm saptanmıştır. Şimdiye kadar 12 hastada leptin gen mutasyonu homozigot olarak saptanmıştır. Homozigot hastaların plazma leptin düzeyleri sıfıra yakın derecede düşüktür. GH, TSH ve kortizol sekresyonlarının bozuk olduğu ve plazma insülin düzeylerinin yüksek olduğu saptanmıştır. Ancak lipid düzeylerinde bozukluk yoktur ve kan basınçları normaldir. Ayrıca sempatik sistem ve immün sistem disfonksiyonu vardır. Bulgular leptin rezistansının periferik değil santral olduğunu göstermiştir .
Leptin reseptör gen mutasyonu: 3 obez kız kardeşte saptandı (Fransa). Yüksek leptin düzeyleri (>200 ng/ml) vardır. Hiperfaji, şiddetli obezite, hipogonadizm, puberte gelişim bozukluğu, hipotalamik hipotiroidi ve hipoglisemiye GH cevabı bozukluğu birlikte bulunur.
Proopiomelanokortin (POMC) gen mutasyonu olan bir aile saptanmıştır . MSH yetmezliği olduğundan bunlarda kırmızı renkli saç vardır. ACTH az salınır ve santral adrenal yetmezlik vardır.
Prohormon konvertaz-1 enzimi POMC’un alfa-MSH’ya dönüşümünü sağlar. Bu enzim geninde mutasyon olan bir aile saptanmıştır ve hastalarda obezite, hipogonadizm ve santral adrenal yetmezlik vardır (24). İnsülin rezistansı yoktur.
Leptin, Leptin reseptör, POMC ve PC1 mutasyonları 6 ailede ve bunların 12 üyesinde saptanmıştır. Bu genlerde homozigot mutasyonu olan hastalarda aşırı hiperfaji ve çocuklukta başlayan obezite vardır. Ayrıca hepsinde pituiter endokrin disfonksiyon, hipogonadizm, hipotiroidism veya hipokortizolizm vardır. Genetik geçiş resesiftir.
PPAR gama mutasyonlu hastalardan bazılarında obezite vardır .
Bu bulgular leptinin seksuel fonksiyon, lineer büyüme ve tiroid fizyolojisinde önemli olduğunu göstermiştir. PPAR mutasyonu hariç obezite ile ilişkilidirler.
Bu mutasyonlar leptin- melanokortin sisteminin obezite gelişiminde önemli rolü olduğunu da göstermiştir .
PPAR hariç tümünde erken yaşta başlayan obezite vardır.
Mc3R gen mutasyonu sadece bir ailede (Singapur’da) saptanmıştır.
MC4R mutasyonu otozomal dominant geçiş nedeniyle diğerlerinden farklıdır ve endokrin anormallikler yoktur. Şimdiye kadar yüzden fazla MC4R gen mutasyonu saptanmıştır.
Bu mutasyonların kesin prevalansı bilinmiyor. MC4R mutasyonunun morbid obezlerde prevalansının %4 olduğu sanılmaktadır ve en sık rastlanan mutasyondur . LEP ve LEPR mutasyonları ise çok nadirdir.
SİM1 bir transkripsiyon faktörüdür ve bu genin mutasyonunda obezite görülür. SİM1’in hedef dokusu bilinmemekle birlikte paraventriküler nukleusun (PVN) gelişimi için gerekli bir gendir. PVN ise MC4R’ün eksprese olduğu en önemli alanlardan birisidir ve leptinin ikinci derecede etki alanında bulunudur.
Yukarıda sözedilen tek gen mutasyonlarının hepsinin leptin-melanokortin sinyal yolunda bulunması çok ilginçtir. O nedenle insanlarda vücut ağırlığının devamında leptin-melanokortin yolunun primer bir rol oynadığı artık ortaya konmuştur.